Bu blog yazımız içeriğinde ölenin arkasından yapılan konuşmalarla ilgili Emsal Yargıtay kararı hakkında bazı açıklamalara yer vermek istiyoruz. Zira geçtiğimiz günlerde basına da konu olduğu üzere Yargıtay tarafından bu konuya değinilerek önemli bir karar verildi. Bu nedenle benzer nitelikteki olaylara ışık tutacağını düşündüğümüz bu kararı sizlerle paylaşmak istedik.
Ölen kişinin şeref ve haysiyetine yönelik saldırıların zaman zaman ceza davalarına da konu olduğu bilinmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından bu şekildeki saldırıların ölenin yakınlarının kişilik hakkına saldırı teşkil edeceği hasebiyle bu türden saldırılar söz konusu olduğunda kişilik hakkı ihlali nedeni ile ölenin yakınları lehine manevi tazminata hükmedilmesinin isabetli olduğu ifade edilmiştir.
Karara konu olayda ilk derece mahkemesi tarafından davacılar murisinin kaymakam koruması olarak görevli iken davalı ile aralarında husumet oluşması sonucunda, Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 2012 yılında davalının cezalandırılmasına karar verildiği, murisin trafik kazası neticesinde ölümünden iki gün sonra davalının internet üzerinden yapmış olduğu paylaşım ile “Cenab-ı Allah’ın sopası yoktur, alma mazlumun ahını elbet çıkar, Cenab-ı Allah’ın daha temizlendi, sıra öbür mikroplarda….” şeklinde ifadeler kullanılması suretiyle davacıların ani bir kaza sonucu babalarını ve eşini kaybetmelerinin acısına daha çok acı katarak incinmelerine sebebiyet verildiği, her ne kadar davalı tarafın savunmalarında iddiaları kabul etmemiş olmasına rağmen taraflar arasındaki husumet, davacıların murisin vefatından iki gün sonra bu paylaşımın yapılması ve dinlenen tanık beyanları da göz önünde bulundurularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından verilen 15.04.2015 tarih, ve 2014/10153 E., 2015/4783 K. sayılı kararı uyarınca;
“Sağlığında Kaymakamlık koruması olarak görev yapan davacıların murisi ile aralarında husumet bulunan davalının, ölenin ardından onunla ilgili yakışıksız ifadeler kullandığı açık ise de; bu ifadelerin muhatabı davacılar açısından hakaret olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığı, zira nezakete aykırı her sözün tazminatı gerektiren saldırı türünden sayılamayacağı açıklanmıştır. Bunun yanında, bu sözlerin, sözleri sarf eden davalı yönünden söyleyeni ayıplamayı gerektirecek sözler olarak kabul edilebileceği belirtilmiştir. Buna göre mahkemece, ölünün ardından yakışıksız sözler sarf eden davalının kınanması ile yetinilmesi gerektiği belirtilerek, bir kısım manevi tazminat ile sorumlu tutulmasının dosya kapsamına uygun bulunmadığı açıklanmak suretiyle gerekçesi bu şekilde açıklanan kararla ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına dair karar verilmiştir.
Bozma üzerine ilk derece mahkemesi tarafından verilen karar ile;
Yargıtay bozma ilamında da açıkça;
belirtildiğinden, bu suretle bozma ilamında dahi eylemin davalı tarafından yapıldığı yönünde herhangi bir tereddüt oluşmadığı, yalnızca kullanılan sözlerin içeriğinin hakaret kabul edilemeyeceği yönünde görüş belirtilerek bu nedenle sadece davalının kınanması ile yetinilmesinin gerektiği açıklandığından hukuk literatüründe;
hukuki kanaati ile direnme kararı verildiği açıklanmıştır. İlgili direnme kararına karşı temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen kararda hukuki yarar kavramına dikkat çekilmiş olup;
Hukuki yararın dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şart olduğu ifade edilmiştir. Bu vesile ile blog yazımıza konu olayda davalı vekilinin kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığına yönelik temyiz itirazlarının bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olduğu değerlendirmesinde bulunularak, bu husus hakkında temyiz talebinde bulunulmasında hukuki yarar bulunmadığı açıklanmıştır. Diğer temyiz itirazlarına ilişkin incelemelerde ise;
tespitinde bulunulmuş, acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesinin bir neticesi olarak, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasaların manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiş olduğu açıklanmıştır. Olay açısından bakıldığında ise;
tespitinde bulunulmuştur.
Blog yazımıza konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında bundan hareketle ölenin şeref ve haysiyetine yönelen saldırıların onun yakınlarının kişilik hakkına saldırı teşkil edeceği açıklanmış;
mahkemece davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesinin isabetli olduğu ifade edilmiştir. İlgili kararda Türk Borçlar Kanunu 58. maddesi uyarınca kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme haklarının bulunduğuna yer verilmiştir. Tüm bu nedenlerle; yerel mahkeme tarafından verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun olup, yerinde olduğuna yer verilmiştir. Aynı zamanda Özel Dairece tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır.
Tüm hukuki danışmanlık ve destek talepleriniz için hukuk ofisimiz iletişim hattı 08504201155 şeklindedir.